Bir insanın kişisel genomunun bilgisi, genetik riskler ve teşhisler hakkında fikir verebilir. Peki ya reçeteli ilaçların başarısı ve tehlikeleri?
Kalp yetmezliği ve hipertansiyon 5 milyondan fazla Amerikalıyı etkiliyor. Afrikalı Amerikalılar, tıbbi bakıma erişim, eğitim ve yoksulluk gibi çeşitli sosyoekonomik ve çevresel faktörler nedeniyle orantısız bir şekilde etkilenmektedir.
1999’da Minnesota Üniversitesi’nde profesör ve Amerika Kalp Yetmezliği Derneği’nin kurucusu Jay Cohn, yeni bir kalp hastalığı ve ırk teorisi yayınladı. Hipertansiyonun siyahilerde farklı fizyolojik kökenleri olduğunu ve bu nedenle farklı şekilde tedavi edilmesi gerektiğini savundu. BiDil adlı bir kalp yetmezliği ilacı, Afrikalı-Amerikalılarda hipertansiyon tedavisinde dikkate değer bir başarı gösterdiğinde, dünyanın ilk etnik tıbbı ilacı olarak ünlendi ve birçok kardiyolog tarafından imtiyazsız bir topluluk için hayat kurtarıcı bir tedavi olarak memnuniyetle karşılandı.
Küçük bir ilaç şirketi olan NitroMed, BiDil’in etkilerini araştırmak için binden fazla Afrikalı-Amerikalı hastayı kaydetmeye başladı. Plasebo grubunda 54 hasta ölürken BiDil alan grupta sadece 32 hasta öldü; Mortalitede yüzde 43 gibi etkileyici bir azalma. Kontrollü bir çalışmadan elde edilen bu kadar önemli sonuçlar, NitroMed’in stok fiyatlarının yükselmesine neden oldu.
Ancak, bir “siyahi ilacı” onaylama konusunda endişeler vardı. Bu tür yorumlarla ilgili olarak Kardiyolog Steven Nissen, “BiDil’i onaylamanın etik olmadığını söyleyen, neredeyse tamamı beyaz olan birçok etikçi vardı. Ancak her Afrikalı-Amerikalı grup, ‘Sonunda biri Afrikalı Amerikalılar için ilaç geliştiriyor’” dedi. BiDil’in hayat kurtardığına dair kanıtlar o kadar ikna ediciydi ki FDA (Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi) ilacı onayladı.
Ancak, çalışma ilacın etkilerini farklı ırk grupları arasında karşılaştırmadı; sadece Afrikalı-Amerikalılar üzerindeki etkilerini inceledi. Yani; BiDil aslında siyahlarda beyazlardan daha mı iyi çalıştı? NitroMed, farklı etnik kökenlerin alt popülasyonlarını karşılaştıran büyük bir deneme yapacak kaynaklara sahip değildi. Ve birçok nedenden dolayı BiDil satışlarda başarılı olamadı. Piyasadaki diğer alternatiflerden daha pahalıydı ve Afrikalı-Amerikalılar, ırksal olarak hedeflenen bir ilaç hakkında şüphe duymaya başladılar. İlaç başarılı olamadı ve 2009’da NitroMed, Deerfield Management’a satıldı.
NitroMed’in parası bitmeden önce, BiDil yanıtının altında yatan genetik faktörleri belirlemeye yönelik çalışmalar vardı. Yeterli zamanları olsaydı İzlandalı deCODE firmasına benzer bulgular ortaya çıkarabilirdi. deCODE, Afrikalı Amerikalılarda %250 artmış kalp krizi riskini işaret eden belirteçler keşfetti.
Bu da bizi kişiselleştirilmiş tıp konusuna getiriyor; Bir bireyin genetik profiline dayalı olarak güvenli ve etkili ilaçları seçmeye daha yakın mıyız? Bugün, yeni kanser ilaçlarının çoğu, genetik testlerden sonra uygulanmaktadır. Amaç, bir tür genomik kanser sınıflandırma sistemi oluşturmaktır; meme kanseri ve lösemiyi, sadece organ dokusuna değil, moleküler imzalara göre farklı şekilde tedavi edilecek hastaları tanımlayan çeşitli alt gruplara ayırmak.
Kişisel genom dizilimi, doktorlara belirli durumlarda doğru ilacı seçme konusunda rehberlik ediyor. Ancak DNA’mız sadece en iyi ilaç seçimini etkilemekle kalmaz; birçok durumda, birçok ilacın aktivitesi ve genel etkinliği üzerinde bir etkisi vardır. ABD’deki tüm hastaneye yatışların %7’si ilaçların istenmeyen etkilerinden kaynaklanmaktadır. Klasik bir örnek; felç ve kalp krizi geçiren hastalarda kan inceltici olarak kullanılan varfarindir. Doğru dozu uygulamak zordur. Yavaş metabolizmaya sahip bir kişiye yüksek doz varfarin verilirse kanamaya neden olabilir. Hızlı metabolizmaya sahip bir kişiye ortalama bir doz verirseniz, akciğerlere giden kan pıhtısı riski artar. FDA günümüzde CYP2C9 ve VKORC1 gen varyantlarına göre doz aralığı belirlemektedir.
Genetik bilgi gelecekte kişiselleştirilmiş ilaç tedavilerini nasıl yönlendirecek? Şu anda tıp, doktorların hastaları tedavi ettiği reaktif bir modda. Amaç, sağlığı korumak için daha önleyici bir felsefeye doğru ilerlemektir. Buna “P4 tıbbı” denir. 4P kavramı ingilizce öngörücü (predictive), önleyici (preventive), kişiselleştirilmiş (personalized) ve katılımcı (participatory) kelimelerinin baş harflerinden türetilmiştir. Yakın gelecekte doktorlar bireylerin genleri, kan proteinleri, hücreleri ve geçmiş verileri hakkında milyarlarca bayt bilgi toplayacak. Bu veriler, ister kusurlu genlerden, ister çevredeki kötü şeylere maruz kalmaktan, isterse her ikisinden olsun, hastalıkları değerlendirmek için kullanılacaktır.
1.000 dolarlık genom projesi burada bitmiyor; Helicos’un kurucusu Stan Lapidus, “100 dolarlık bir genom haline geliyor” diyor. Hepimizin genomumuzu bilmeye hakkı var. Çok yakın bir gelecekte hepimiz hayatımızda en az bir kez sekanslanacağız (dizi analizi yaptıracağız).